Hakkında | Yeşim Banu Aykan
8

Hayatının değişimi düşüncelerinin değişimi ile başlar...

…bazen sırf korktugumuz için asla katlanamyacağımız duygulara katlanıp, asla kabul edemeyeceğimiz muamelelere boyun eğeriz sırf bir korku için, biri, bir durum bizi korkuttuğu için, o kadar korkuturuz ki kendimizi yok ederiz her yönden yavaş yavaş biricik benliğimizi.

Her geçen gün korkumuzun gerçek olduğuna daha fazla inandırırız kendimizi ve çıkamayız bir türlü çoktandır çıkmamız gereken bu cendereden, kuyudan, karanlıktan sırf korktuğumuz için. ‘’O’’ şey olmadan yaşayamayacağımızı zannederiz bilmemize rağmen bizi tüketenin, yok edenin, öldürenin ‘’O’’ şeyin kendisi olduğunu…fakat kocaman bir mazeretimiz vardır, korkuyoruzdur işte.

Ve ta derinlerde bir yerde biliriz, nefes alıp yeniden yaşamaya başlayacağız, hayat bulacak her bir hücremiz tekrar, bir kez yüzleştiğimizde kendimizle ve korkumuzla ve kaldırıp kafamızı adım attığımızda ceseratle 1000 yıllık esaret tek adımla son bulacak ama yapamıyoruz işte sırf bir korku uğruna.

Ne zaman bunu başarmış birinin hayat hikayesini okusak, duysak yada izlesek umutla dolup taşar aynısını yapacak gücü kendimizde buluruz anlık ama anlık işte; sonra korku gelir, korkutur ve öylece kalırsın, bir gün, bir gün, bir gün diye diye ömür geçer.

Sonra korkunç bir öfke başlar kendine karşı, bu kadar korktuğun için kendine, seni korkutana ve hayata karşı öfke duymaya başlarsın çünkü bilirsin benliğinin yok edilmesine boyun eğmenin kendine karşı yaptığın en büyük günah olduğunu.

Sonra derin bir farkındalık ve anlayış çalar kapıyı, ne suçlanacak bir kişi nede kızılacak bir durum vardır her ne oluyorsa sende başlayıp sende bitiyordur, korkanda kortutanda SENSİN. Bunu sürderecek olanda buna son verecek olanda SENSİN.

Ruhsal Koçluk, Enerji Terapisive Daha Fazlası

Yurtiçi ve yurtdışında çeşitli eğitimler almış ve 2007 yılından bu yana Ruhsal Koçluk ve Enerji Terapistliği yapan Yeşim Banu Aykan ile çok aydınlatıcı, samimi ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Yeşim Banu Aykan Newport Üniversitesi Davranış Bilimleri bölümünden mezun oldu. İnsanın büyük bir potansiyele sahip olduğunu fakat bu potansiyeli kullanabilmek için, bilinç altını çok iyi anlaması gerektiğini fark etmesi ile birlikte, bu teknikleri öğrenmek için Hindistan, Amerika ve Avrupa'da dünyanın en iyi koçlarından, spirutuel öğretmenlerinden, bilinçaltı uzmanlarından ve şifacılardan eğitimler aldı. 2007 yılından bu yana verdiği eğitimler ve bire bir ruhsal koçluk seanslarında danışanlarının potansiylerlerine ulaşmaları, olumsuz çekirdek inançlarından ve travmalarından arınarak, daha doyumlu, özgür, mutlu ve başarılı bir hayat yaşamaları için danışanlarına destek oluyor

A.Y. - Öncelikle "Ruhsal Koçluk" ile "Ruhsal Terapi" aynı şey midir ve nedir? Yaşam koçluğu ve psikoterapiden farkları nelerdir?

Y.B.A. - Ruhsal Koçluk ve Ruhsal Terapi benzer şeylerdir. Fakat yaşam koçluğundan biraz daha farklıdır. Ruhsal Koçluk ve Terapide daha ruhsal ve derin konular işlenir, kişinin çocukluğundan itibaren yaptığı negatif kayıtların düzeltilmesi hedef alınır. Böylece yaşam koçluğunda olduğu gibi bir hedefe çeşitli stratejiler ve planlar ile ulaşmak yerine sizi engelleyen şeyi (inanç, sabit fikir, travma vs) ortadan kaldırdığınızda stratejiler ve planlar daha uygulanabilir bir hale gelir. Öteki türlü boş bir çabadır, kişi hedefine bir şekilde ulaşsa bile kendini yine boş doyumsuz ve mutsuz hissetmeye devam eder. Muhtemelen bu hedefi bu boşluk duygusunu doldurmak için seçmiştir ama günün sonunda mutsuz hissettiğinde bu kişiyi daha da zor bir duruma sokar. Çünkü hedefine ulaşmış ama yine o boşluk hissi onunladır.

A.Y. - Enerji terapisi nedir ve sizin enerji terapisinde kullandığınız teknikler nelerdir?

Y.B.A. - Her şey enerjidir. Bedenlerimizde. Tüm duygular, travmalar, yaşanan negatif olaylar bizlerde birer iz bırakmıştır. Yani göremediğimiz kadar küçük enerji parçaları ile bedenimize kayıt edilmiştir. Zamanla bu kayıtlar arttıkça blokajlar oluşmaya başlar ve bedende rahatça akması gereken enerji akmamaya başlar. Bu da duygusal fiziksel ruhsal ve sosyal olarak bir çok sorun ile karşılaşmamız demek olduğu gibi enerji akışı iyi olmayan biri böyle durumlarda tamamen kaybolur ve pasifleşir ne yapacağını bilemez yanlış kararlar alır. Enerji terapisinde amaç bu blokajları çözmektir böylece kişi biraz rahatlar, zihni berraklaşır ve hayatı ile ilgili daha doğru kararlar alabilir. Kullandığım tek bir teknik yok, bir çok öğretmenden bir çok teknik öğrendim, fakat ben tekniğe takılan biri değilim tüm öğrendiklerimi harmanlayıp o andaki duruma ve kişiye en uygun ne ise onu kullanıyorum. Avuç içlerinden enerji aktarımı ise en başarılı bulduğum.

A.Y. - Sizin ruhsal koç ve enerji terapisti olma hikayenizi paylaşır mısınız? Mesela ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

Y.B.A. - 1999 yılında İngiltere'ye gittiğimde buralarda arayıp bulamadığımı orada buldum. O tarihlerde Ruhsal Terapi gibi kavramlar burada sıkça duyduğumuz bir şey değildi, fakat İngiltere'de bu konuda çok zengin kitap evleri ve kütüphaneler vardı. Bende tüm boş vakitlerimde bu konular üzerine okumaya ve araştırmaya başladım, bu aşağı yukarı 4 sene kadar sürdü. Ve tüm bunların beni, nişanlımın vefatına hazırladığını daha sonra anlayacaktım en azından ben öyle düşünüyorum. Fazla ayrıntıya girmek istemiyorum ancak nişanlımın ölümünün öncesi ve sonrasında yaşadıklarım farklı bir dünyanın, boyutun varlığının konusunda artık bende neredeyse hiç bir şüphe bırakmadı. O günlerden bu güne bu yolculukta öğrenciliğim devam ediyor.

A.Y. - Farklı ülkelerde aldığınız bir takım eğitimler var, eğitim alacağınız kişi ve yerleri nasıl belirlediniz?

Y.B.A. - Konusunda dünya çapında iyi, deneyimli ve bir çok insanın hayatına olumlu yönde dokunan ve yüreğimin onayını alan her öğretmenden öğrenmeye devam ediyorum. Seçimlerimi buna göre yapıyorum.

A.Y. - Regresyon nedir ve kimlere uygulanır?

Y.B.A. - Regrasyon bilinç altında bulunan kayıtlara ulaşmak için yaptığımız bir yolculuktur. Bilincimiz hayatımızda çok ama çok az etkili. Bizler beynin dışındaki gri kabuğu ( korteks) her şey zannediyoruz halbuki korteks bizlerin sadece küçük bölümü esas olay duyguların yönetimini elinde tutan bilinç altında oluyor. Tüm travmalar, sabit inançlar, negatif olayları buraya kayıt ediyor ve bir duygu ile ilişkilendiriyoruz. Korteks çocukken yaşadığımız bu talihsiz olayın artık 40 yaşında bir insanın sorunu olmaması gerektiğini, eskide kaldığını, üzerinden yıllar geçtiğini vs söyler ve bunların hepsi doğru ve mantılıdır. Fakat sistem böyle işlemiyor. Bilinç altı kayıt ettiği hiç bir izi unutmaz. Bir olay olur, siz tetiklenirsiniz, kendinizi kaybedersiniz ve zaten gerisini biliyorsunuz. Regresyon ile bu olaylar tek tek ziyaret edilir ve düzeltilir. Yani sisteminizden virüsler ayıklanır.

A.Y. - Hipno-terapi yöntemi regresyonda uygulanır mı?

Y.B.A. - Hipno – terapide regresyona oldukça önemli bir yer ayrılmıştır. Fakat iyi bir hipnoterapist bilinç altına tam sorunun kaynağına hipno- terapinin bizlere sunduğu çok güçlü teknikler ile girerek edata bir lazer atışı yapar. Bu ikisi birleştiğinde regresyon ve hipno – terapi genelde sorun 1-2 seansta çözülür.

A.Y. - Hipnoz, hipno-terapi konusunda insanlarda bir çekince vardır genelde. Riskli hatta tehlikeli, olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilen bir yöntem olduğu düşünülür. Tabi emin ellerde uygulama yapılması, eğitimli, tecrübeli kişilere başvurulması gerekir ama bunun dışında, böyle birine gittiğimizde bile insanların düşündüğü kadar risk var mıdır?

Y.B.A. - Evet biliyorum. Hollywood filmleri... Biri sizi ele geçirir bilinç altınıza girer ve size istediğini yaptırmaya başlar. Böyle filmlerle büyümüş insanlar olarak bu çekinceyi çok iyi anlıyorum ve itiraf etmem gerekirse aynı çekince bende de vardı. Fakat artık bu değişiyor. Hipno- terapi çok güvenli ve hızlı sonuca götüren bir sistemdir. Düşünüldüğü gibi Hipno- terapide kendinizi kaybetmez, bilincinizi kaybetmez, derin bir uykuya dalmazsınız. Tam tersine hem bilinciniz hem de bilinç altınız aynı anda sahnededir. Zaten başka türlüsü de düşünülemez çünkü danışanın aktif katılımı şarttır yoksa bizler medyum değiliz ki kişinin bilinç altında ne var ne yok bilelim, bize bunu danışan söyler bunun içinde bilincinin açık olması gerekir ve biz aldığımız bilgiler ışığında terapimizi yaparız. Yani kişinin terapinin en derin yerinde dahi herhangi bir şekilde rahatsızlık duydu ise, kalkıp terapiyi sonlandırabilir.

A.Y. - Regresyonun başarı oranı nedir, mümkünse isim vermeden örnek verebilir misiniz?

Y.B.A. - Regresyon %100 başarılıdır. Çok iddialı oldu biliyorum. Yani regresyon yaşanan sorunu tamamen ortadan kaldırmasa bile, kesinlikle bir yumuşama sağlıyor bu en kötü ihtimal benim deneyimlerime göre. Yani regresyondan sonra her hangi bir iyileşme yaşamamış hiç kimse görmedim. Öncelikle kendimle ilgili bir örnek vereyim; Yıllarca ilişkilerimde benzer problemleri yaşar dururdum, bir klasik olan, farklı adamlar ama aynı sorunların devamı durumu. Bende hipno-terapi seansı alarak artık peşimi bırakmayan bu durumdan kurtulmaya karar verdim. Ve sadece bir kaç seansta beni bu duruma sokan, inanç kalıplarım, travmalarım dönüştü. O kapıdan giren kişi ile çıkan kişi aynı değildi. Bana göre kararlı bir danışan ile iyi uygulanmış bir terapi sihirli değnek etkisi yaratıyor.

Bir diğer örnek ise, 4-5 aylık evli genç bir bayan bana aşırı titizlik ve vajınamus problemini çözmek için geldi. Bilinç altına yaptığımız seyahatte, ilk sevgilisi tarafından terk edildiğinde ve ondan dolayı okuldan atıldığında büyük bir travma ve suçluluk yaşadığından kendini temizliğe vermişti. ( Bazıları içkiye, kumara, uyuşturucuya vs verir kendini ) Aşırı temizlik tutkusu bu bayanı yaşadığı travmadan uzaklaştırıyordu en azından sürekli kendini meşgul ederek terk edilmişliği ve okuldan atılmış olmayı daha az düşünüyordu. Aradan yıllarda geçmiş olsa yukarda da bahsettiğim her şey ama her şey bilinç altımıza kayıt edildiğinden bu kayıtlar en ufak bir tetikleyicide ortaya çıkar ki bu vakada artık otomatik bir eyleme dönüşmüş alışkanlık olmuştu. Erkek kardeşleri ile aynı odada kalmanın ve ailenin verdiği yanlış ve çok katı cinsel terbiye sonucunda da kadınlığından ve cinsel organından tiksinerek aşırı bir suçluluk duygusu geliştirmişti. Terapi sonucunda bu bayan hem aşırı titizlik hastalığından hem de cinsel sorunundan kurtulmuştu. Bu terapinin en güzel yanı size geçici bir iyilik sağlamaz bir travma bir kez çözüldüğünde artık o bir daha gündeme gelmez onunla işimiz bitmiştir.

A.Y. - Size danışan kişiler genellikle spesifik bir sorun için mi geliyor, bağımlılık, bir fobi ya da iş veya ilişkilerde yaşadıkları ve aşamadıkları bir kısır döngü için mi? En fazla hangi durumlarla karşılaşıyorsunuz?

Y.B.A. - İlişkiler, fiziksel sağlık, depresyon, travmalar ve hayatına yeni bir yön vermek isteyip ama bir türlü ne yapacağını bilemeyenler, bağımlılar, kendine güven eksikliği, sınav kaygısı, stres, iş hayatı vs aslında hemen her konuda geliyorlar. Bende bilgim ve eğitimim dahilinde kendilerine yardımcı oluyorum. Eğer beni aşan bir durum var ise o kişiyi psikiyatrist, doktor ya da ilgili kurum ya da kişiye yönlendiriyorum.

A.Y. - Günümüzde insanların çoğu hayatında görünüşte herşey ya da pek çok şey diyelim, yolunda gitmesine karşın, "bir eksiklik var" duygusuyla yaşıyor ve bu eksikliği bir şekilde doldurmaya çalışıyor ama bir türlü olmuyor. Sizce bu duygu neden kaynaklanıyor ve böyle hisseden biri ne yapmalı?

Y.B.A. - Bir eksiklik var duygusu bana göre, insanın ruhundan kopması ile oluşan bir duygu. Ruhundan, kendinden ve doğadan kopan bir insanın pahalı şeyler, acayip unvanlar, ün şan şöhret ile içindeki boşluğu doldurma çabasının sonucunda hissettiği şeydir '' bir eksiklik var'' ve gerçekten de vardır, beden asla yalan söylemez gerçek kimliğinden kopan insan kocaman bir boşluğa düşer, ve hiç bir şey ama hiç bir şey kişiyi düştüğü o boşluktan çıkaramaz. İnsan kendini, ruhunu, doğayı ve doğasını tanımalı.

A.Y. - Son olarak, insanlara "daha mutlu bir hayat için yapılabilecek şeyler" başlığı altında neler önerirsiniz?

Y.B.A. - Ben on adımda mutluluk formülü, yirmi adımda onu kendinize aşık edinlere filan inanmıyorum. Bence kişi mutlu olma çabasından dahi arınmalı. Çünkü mutsuz olmakta insan olma deneyiminin bir parçası. Yani bizler bazen mutlu bazen de mutsuz oluruz bu çok ama çok normaldir. Devamlı mutlu olmak zorundaymışız gibi bir baskı var. Zaten mutluluk nedir? Mutsuzluk nedir? İnsan kendini gerçek anlamda, dürüstçe, ve bahsettiğim acımasız bir dürüstlük ile analiz etmeye başladığında tüm algılarını kendine, kendini anlamak ve tanımak adına yönlendirdiğinde, işte orada bir şeyler olmaya başlıyor, kişi kendiyle bağlanıyor, kendini anlamaya, sevmeye, kabul etmeye başlıyor, bazı olumsuzluklar kendiliğinden düşüyor, zihni berraklaşıyor ve hayata dair çok daha derin bir gözle bakmaya başlıyor, o hep bahsedilen birlik bütünlük bilinci kendiliğinden oluşmaya başlıyor. Meditasyon burada çok yardımcı olur. Bana göre mutluluk kedini bilmeye atılan adımla başlıyor...Kendini bilmek mutluluktur.

HER İNSANIN İÇİNDE BULUNAN ARKETİPLER

Arketipler, Plato’nun devrinden beri dağarcığımızda yer alır.Plato, arketiplerin, Biçim’lerin ideal ölümsüz şablonları olduğunu anlatmıştır.Ayrıca, bu ölümsüz Biçim’lerin maddeye yansıdığını da söylemiştir.Başka filozoflar da arketip konusuna değinmişlerdir ancak 20.yy’da İsviçreli psikolog Carl Jung, arketipleri modern bilinç haritasına oturtmuştur. Jung’a göre, “her kişide aynı olan, kollektif, evrensel ve kişisel olmayan bir psişik sistem vardır.” Bu “kollektif bilinçaltı”, Jung’un isimlendirdiği şekilde, her insana miras kalır ve büyük oranda arketiplerden ve mitolojik figürlerden oluşur.

Temelinde, çoğu arketip, yaşamdaki tarihsel rollerden ortaya çıkmıştır, örneğin Kurban, Sabotajcı. Asi, Fahişe, Anne, Çocuk, Hizmetçi vb. Evrensel olaylar veya durumlar da arketipleri oluşturabilir. Arketipler evrensel ve tarihsel olmalarına rağmen, bizim kendi bilinçaltımızın bir parçası olarak yer aldıklarında kişiselleşirler. Tüm arketiplerin gölge ( negatif ) olduğu kadar aydınlık ( pozitif ) yönleri de vardır. Arketipleri incelerken en önemli konu, hangi olayların gölge, hangi olayların ise bizi uyarıcı, destekleyici ve güçlendirici olduğunu kavramaktır.

Kişisel destek takımımızda yer alan 12 arketipimizden, 4 tanesi hepimizde mevcuttur: Çocuk, Kurban, Sabotajcı ve Fahişe. Her biri, yaşam mücadelemizde karşılaştığımız en zorlu olaylarda çok etkin rol oynar. Örneğin Asi arketipi; kanunsuz bir otoriteyle mücadele etmeniz ve yeni bir hareket başlatmanız için itici bir güç olabilir.Ancak farkındalığınız yoksa, gölge yönü, yapıcı otoriteye, olumlu liderlere de her türlü şeye karşı çıkmanıza yol açabilir ve asi’lik imajına hayran olmanıza sebep olabilir.Benzer şekilde, Kral-Kraliçe, gücünüzü doğru kullanmanızı, olaylarda inisiyatifi, sorumluluğu kendi üzerinize almayı ve yardımsever davranmanıza yol açar. Ancak gölge Kral-Kraliçe, emir yağdırır, imkânsız isteklerle etrafını bunaltır ve kafaları uçurabilir!

Arketipler, tozlu bir şatoda asılı duran ataların portreleri gibi, enerjetik bedenimizde yer alan pasif varlıklar değildirler. Tehlikede olduğumuzda bizi uyarmak veya yıkıcı bir davranışa kapılmamak için, gardiyanlarımız ve içsel müttefiklerimiz şeklinde aktif rol oynarlar. Doğmadan önce bu yaşamımız için bir kontrat yaparız ve bu kontratta hangi deneyimleri, hangi tip insanlarla yaşayacağımız bellidir. Bu Kontratımızı gerçekleştirmemizde yardımcı olacak, 12 arketipten oluşan bir destek grubumuz vardır. Bu 12 davranış modeli tamamen size ait olduğu için, onları adeta yakın arkadaşlarımız şeklinde düşünebiliriz.Kişiliğiniz, dürtüleriniz, duygularınız, inançlarınız, motivasyonlarınız ve aksiyonlarınız için temel oluştururlar. Kontratımızın bir parçası olarak, karşılaşacağımız ve mücadele edip aşacağımız farklı konuları, korkuları ve zayıflıkları temsil eder. Bu yolda ilerlerken, 4 temel arketipinizin spritüel ( ruhsal ) olduğu kadar dünyevi konularda da en önemli müttefiklerinizi olduğunu farkedeceksiniz.

Kurban Arketipi

Bu arketip herkeste mevcuttur.“Kurban” arketipi özellikle bizim toplumumuzda çok baskındır.Bu olasılık pasif kalma, uygunsuz ve fazla acele etme durumlarında ortaya çıkar.Güvenlik alanından çıkmak istemeyenler bu arketipin gölgesine sınırlanırlar. Gölge Kurban, olumlu ilgiden mahrum olmamak için sempati veya acıma şeklinde gelen bu rolü oynamaktan hoşnut olduğunuzu gösterir.

Genel olarak kendimizi “kurban” edilmiş görmeye meyilli olsak da her kurbanın içinde, bir başkasını da kurban etme güdüsü olduğundan, kendimizi kurban etme derecemize göre biz de bir başkasını kurban ederiz… Konunun temelinde sorumluluk almak veya almamak vardır. Şartlar her ne kadar zor görünürse görünsün ( kocasından dayak yiyen kadın, çocuğu için mutsuz evliliğini sürdüren eş, geçmişte yaşanılan kötü deneyim – hatta bazıları geçmiş hayatlarını bile sorumlu tutarlar – parasızlık, …) hayatında olumlu değişiklikler yapmak isteyen birisine kapılar açılır.

Doğru bir şekilde tespit edildiğinde, Kurban, kendinizi kurban edilme olasılığına karşı korur.Kişisel kazancınız için başkalarını kurban etme eğiliminizi görmenize yardımcı olur.Amaç uygunsuz davranış ve modellerini farketmek (kendimizde ve başkalarında) ve bunlara uygun hareket etmektir. “Kurban”ın pozitif amacı, geçmişe sığınmadan, şimdinin gücüyle kendimize sahip çıkmaktır. Bunu yapmazsak, gölgesinin şiddettini sürekli arttırarak, bizi uyandırana, harekete geçirene kadar uğraşacaktır. Örneğin, bize şiddet uygulayan bir eşiniz varsa ve siz bu konuda bir şey yapmıyorsanız, kendinizi farkedene kadar, bu şiddet devam edecek, hatta giderek de dozu artacaktır. Ta ki, kurban olmayı seçmeyi bırakana kadar… Siz kurban olmayı bıraktığınız andan itibaren de, sizi kurban etmeye çalışanlara karşı sizi uyararak yanınızda olmaya devam edecektir…

Sabotajcı Arketipi

Bu arketip herkes de mevcuttur.Güçlenmenizi ve başarınızı engelleyen seçimlere yol açar, düşük seviyedeki özgüven ile alakalı korkuları ve konuları ortaya çıkarır. Onu yandaşınız yaptığınızda, başkaları tarafından sabote edilebileceğiniz durumları ve kendinizi sabote eden şartlara dikkatinizi çeker. Gölge Sabotajcı, kendini yıkıcı veya başkalarını engelleyen veya aşağılayan davranışlarda görünür. Bu arketipin gölge yanıyla karşılaşmanın temel nedeni, yaşama değişimi dave etmekten korkmaktır! Ancak değişim ise kaçınılmaz ve sürekli değil midir?Bu değişim ihtiyacına, mecburiyetine, pozitif cevap vermek, verebilmek esastır. Örneğin, siz uzun zamandır kendiniz için bir şey yapmayı planlıyorsunuz ve o anda birisi telefon ediyor ve size ihtiyacı olduğunu söylüyor. Bu anda, kendinizden vazgeçip karşınızdakine odaklanırsanız arketipin gölge yönünü görmüş ve ona uymuş olabilirsiniz. Veya tam diyete başladınız ve bir kebapçıya davet edildiniz… Ancak, örneğin bir yere giderken bir aksilik oldu ve gidemediniz, o durumda da sabotajcı sizi korumuş olabilir. Genellikle bu arketip temel ihtiyaçlarımızda kendini belli eder. Sabotajcı temasını kavrayıp gözlem yapmaya başlayınca, neyin sizin yararınıza olup olmadığınızı kısa bir süre sonra içgüdüsel olarak yakalamaya başlarsınız. O andan itibaren de sizin kişisel koruyucunuz olarak hayatınızda yer alır ve olumlu yanlarını hayatınıza yansıtır.

Fahişe Arketipi

Fahişe arketipi herkes de mevcuttur. “Fahişe” kelimesinin sadece söylenmesi bile herkesi tedirgin eder, bırakın irdelenmesini… Genel olarak kullandığımız anlamıyla, para için bedenini kiraya vermek belki de en basit ve masum halidir. Ancak bu arketip: Fiziksel ve materyel (dünyevi) yaşam mücadelesi korkuları veya finansal kazanç isteği yüzünden bütünlüğü veya ruhu satacak (onlarla ilgili pazarlığa girecek) dersler aldırır. Cazibe, elde etmek ve kontrol ile ilgili bilinçaltı noktaları tetikler.Yeteneğini, fikirlerini ve diğer kişisel özelliklerini de satmak, değerlendirmemek veya vazgeçmek de dâhildir. Gölge Fahişe, sadece sizin nasıl kazanacağınıza bakar. Ancak bu süreçte ruhsal olarak size neye mal olduğunu göstermez. Bize en fazla acı çektiren ilişkilerimizde de Fahişe arketipi vardır! Herkes, maddi bir çıkar için kendinden bir şey verir, önemli olan bunun farkına varmak ve sizin özünüzden neleri götürdüğünü veya size neler kazandırdığını farketmektir. Örneğin, maddi çıkar için sevmediğiniz bir işte çalışıyor musunuz ?veya sosyal statü için istemediğiniz bir evliliği yürütüyor musunuz? Bir şekilde kendinizi ikna ettiyseniz problem yok ancak için için üzülüyor veya kızıyorsanız o zaman bir de bu açıdan kendinize bakın. Bir önlem almazsanız, bastırdığınız duygular başka şekillerde kendini gösterir, örneğin bir hastalık, kaza veya ters giden bir olay olarak…Size hemen gidin istifa edin veya boşanın demiyoruz ancak farklı bir açıdan bakmak, belki de başka kapıları görmenize yardımcı olabilir…

Çocuk arketipi

Çocuk arketipinin olgun hali, yaşımız ne olursa olsun, içimizdeki masum, eğlenceli, yarının mucizelerini bekleyen yanımızı besler.Bu yanımız, yetişkin hayatımızın sorumluluklarının ciddiyetini dengeleyen oyuncu halimizi ortaya çıkarır. Dengeli Çocuğun yanında olmak zevktir çünkü bu yanımızdan yayılan enerji bulaşıcıdır ve içimizdeki iyiyi ortaya çıkardığı kadar başkalarındaki iyiyi de ortaya çıkarır. Yaralı Çocuk, Yetim Çocuk, Bağımlı, Masum, Doğa, Kutsal ve Ebedi ÇocuküÇocuğun pek çok versiyonu vardır.Bu enerjiler farklı durumlarda, şartlarda ortaya çıkarlar.Ancak, tüm çocuk arketiplerinin ana teması, bağımlılık ve sorumluluk arasındaki dengedir.Ne zaman sorumluluk alıp, ne zaman sağlıklı bir bağımlılığa evet demeyi öğrenmeniz gerekir. Çocuk arketipinin her farklı biçimi, gölgeleriyle beraber, kendine has özellikler gösterir.

Yaralı Çocuk: Yaralı Çocuk, taciz, ihtimal ve diğer benzer travmaların anılarını saklar.Çoğu insan, ebeveynleri ile olan sağlıksız ilişkilerinin Yaralı Çocuğu yarattığını söyler. Gölge yönleri, kendine acıma, başına gelen her problemde anne ve babayı suçlama ve affetmeyi reddediş olarak ortaya çıkar. Ayrıca, her zorlu durumda kendi kaynaklarınıza güvenmek yerine, size yardım edebilecek bir ebeveyn figürü aramanıza yol açabilir.Olumlu yanı ise, bu arketip sayesinde, derin şefkat duygularına sahip oluruz.Ve diğer yaralı çocuklara yardım etmek isteriz.Spritüel açıdan bakarsak, yaralı bir çocukluk yaşamı, affetme temasının anlaşılmasını sağlar.

Yetim Çocuk: Pek çok çocuk hikâyesinde ( Sindrella kül kedisi, Oz Büyücüsü, Harry Potter ) bu tema vardır. Tüm bu hikâyeler, doğumlarından itibaren, içinde yer aldıkları ailelerine (kabilelerine) ait olmadıkları hissini veren insan psikolojisinden de bahseder.Yetimler aile çemberine dâhil edilmediklerinden, bağımsızlıklarını çok erken yaşta kazanırlar.Aile etkilerinin, davranışlarının ve geleneklerinin yokluğu, Yetim Çocuğa, kendi kişisel yargılarından ve deneyimlerinden oluşmuş öz-realitesini yaratmasını sağlar.Yetimin gölgesi, terk edilme hissinden asla kurtulamamak ve kendi olgunlaşma sürecini baltalamak şeklinde görülür.Bunun sonucunda, bir kabileye ait olmak için temsili bir aile yapısına bağlanmak ister.Terapi destek grupları, yaralarının iyileşmesinin tek çaresinin yetişkinliğe geçiş olduğunu öğrenmesi gereken Yetim için, gölge ailelere dönüşebilir. Masum / Mucize Çocuk Mucize Çocuk, her şeyden ilahi bir güzellik görme potansiyeline sahiptir.Çok zorlu şartlarda bile cesaret ve bilgelik becerisini gösterebilir. (Ör: Polyanna, Anne Frank, Roberto Begnini, Hayat güzeldir) Bu arketip, hayal gücü ve her şeyin mümkün olduğu inancına sahiptir. Mucize Çocuğun gölgesi, mucizelerin varlığını inkâr eder ve kötünün iyiye dönüşünün imkânsızlığına inanır. Karamsarlık ve depresyon, özellikle rüyalarla ilgili konularda, genellikle yaralı bir Mucize Çocukta görülür. Olumlu yönde ise her şeyde bir hayır, güzellik, ders ve açılım olduğunu görür ve mutludur.


Doğa Çocuk: Derin ve bağlayıcı doğal güçlerden feyz alan Doğa Çocuk, özellikle hayvanlarla arkadaştır. Yumuşak, duygusal özelliklere sahip olmasına rağmen, içsel dayanıklılığa ve hayatta kalabilme gücüne sahiptir (aynı Doğanın kendisi gibi).Doğa Çocukları, hayvanlarla iletişim kurabilme becerisine sahiptirler. (Bu arketipi anlatan hikâyelerde, genellikle bir hayvan onları kurtarmaya gelir) Pek çok veteriner ve hayvan hakları savunucusu, çocukluklarından itibaren bu arketipin etkisini bilinçli akıllarıyla hissetmişlerdir.Doğa Çocuğun gölgesi, hayvanlara, insanlara ve çevreye zarar verir.Diğer yetişkin Doğa Çocuklar ise, doğasal güçlerle yakın temasta olduklarını belirtirler ve doğanın dengesini korumak için o güçlerle uyum içinde çalışmasını öğrenirler.

Ebedi Çocuk: Ebedi Çocuk, daima bedenimizin, aklımızın ve ruhumuzun genç kalmasını ve yaşımız ne olursa olsun yaşamdan zevk almamızı sağlar.Gölgesi, genellikle büyüyememe, yetişkin olarak sorumlu bir hayat kuramamaktır.Peter Pan’da olduğu gibi, erkek Ebedi Çocuklar, geleneksel yetişkinlik çerçevesinin dışında yaşanan, serbest bir yaşamı bırakmakta zorlanır.Kız Ebedi Çocukların gölgesi ise, fiziksel güvencelerini sağlayanlara çok güçlü bir bağımlılık olarak görülür.Kendisine güvenilmeyeceğine inanır ve yaşlanma sürecini kabullenmez.

Bağımlı Çocuk: Bağımlı Çocuk, içinde hiçbir şeyin asla yeterli olmadığını içeren ağır bir duygu taşır ve sürekli çocuklukta kaybolmuş olan bir şeyi telafi etmek ister ki kaybolan şeyin ne olduğu asla tam net değildir. Yaralı çocukta olduğu gibi, depresyona meyillidir, üstelik daha ağır bir şekilde.Bağımlı Çocuk, kendi ihtiyaçlarına odaklıdır, başkalarının ihtiyaçlarını genellikle göremez.Diğer bariz negatif arketiplerde olduğu gibi, etkisinin görülmeye başladığını öğrenebilirsiniz. Bağımlı ve bencil davranışların pençesine düşme tehlikesinde sizi uyaran bir rehbere dönüştürebilirsiniz..

KAYNAK: CAROLİNE MYSS

CİNSELLİKTE DOYUM NEDEN ÖNEMLİDİR

ESR isimli kitapta cinsel doyumun artırılmasından ve kozmik orgazmlardan bahsedilmektedir! Cinsel doyum nasıl kozmik olabilir ? Biraz abartı değil mi? Fakat, biz Batı beyniyle yetişmiş bireyler olarak, Eski Uzak Doğu'yu anlamakta bir hayli zorlanıyoruz. Çünkü, kapitalist sistem yaşam tarzı belli boyutlar veya sınırlar içinde tutuyor bizleri…

Cinsel doyum önemli mi? Son yapılan çalışmalar Türk kadınlarının bırakın cinsel doyumu, % 15-20 oranında orgazm olamadığı; olanlarında sadece % 13'ünün koital orgazm olabildiği, çoğu kadının ise cinsel ilişkiden hoşlanmadığı saptanmış (bkz.: ESR: Artırılmış Cinsel Doyum, isimli kitap). Aslında çevremdeki kadınlarla konuştuğumda cinsel konularda bilgisiz, utangaç ve kendilerini geliştirmeye kapalı olduklarını gözlemlemekteyim. Bunun temel sebebi de, cinsellikte beyin sokulmuş olan mitler, koşullamalar ve tabular. Cinsellik ve cinsel doyum nasıl öğrenilen birer olguysa; "anti-cinsellik" de öğrenilebilen ve koşullanılabilen bir olgu. Bu koşullanmaları aşmanın birinci yolu, yanlış koşullanmış olduğunun kabulü ve bunu aşabileceğine inanmaktır. İkinci yolu ise, doğru bilgilenmek, araştırmak ve teoriyi pratiğe dökmektir.

Bilim adamları kadınlardaki cinsel doyumun anksiyeteyi azaltıcı, ağrı kesici, anti-depresan, kas gevşetici, bağışıklığı güçlendirici, kendinden geçme ve süreğen mutluluk hali oluşturduğunu saptamışlardır. Aslında "Orgazmın Tarihi" isimli kitapta da vurgulandığı gibi, kadın doyumunun araştırılması, aydınlanma çağının bir ürünüdür. Tarihte tüm karanlık çağlarda, kadın cinselliği ve doyumu baskılanmıştır. Aydınlanma, rönesans, reform dönemlerinde kadın önceki döneme oranla bir bağımsızlık kazanmıştır. Kadın orgazmı aslında "liberalizmin, bilimin ve aydınlanmanın orgazmıdır" ! Tarihteki kadın cinselliğinin gelişmişliği ile kadının hakları, özgürlüğü, etkinliği paralel gitmiştir. O nedenle nüfusun yarısını oluşturan, ve "erkek toplumunu" büyüten kadınların cinsel doyum olgusu tüm kültürler için çok önemlidir! Bu durumu aslında eski Uzak Doğu kültürleri anlamışlar ve üzerinde oldukça kafa yormuşlardır.

George Orwell'in totaliter sistemleri anlattığı "1984" romanında, haz ve kadın orgazmı yok edilmeye çalışılmaktadır; romanda kadınlara yönelik "anti-orgazm ve anti-seks" bakanlığı vardır. Tüm insanlığı robotlaştırmak isteyen sistemler, kadınlarda hazzı baskılamış veya yok etmeye çalışmıştır. Örneğin, bir Afrika gezimde, Kenya'da kadınların bazı kabilerde tümünün sünnet edilerek, cinsel haz almalarının engellendiğini gördüm. Afrika'da çok yaygın olarak uygulanan bu vahşi yöntem, kadınların doyum sağlamasına karşı duyulan nefretin en bariz ve en ilkel uygulamasıdır! Daha ileri giden infibulasyon ameliyatlarında, kadının haz almasını sağlayan tüm bölge ilkel yöntemlerle çıkarılmaktadır. Bu vahşet, bazı kültürlerde kadının evlenebilmesi için ön koşuldur! Bunun nedeni, yine cinselliğe o kültür tarafından sevgisiz, tek boyutlu, aşksız yaklaşılması; kadının sadece üreme aracı olarak kullanılmak istenmesidir. Katolik kültür 1500 yıl kadınlara cinsel hazzı yasaklamakla kalmamış, yatak odasına bir zebani dikmiştir; en az haz veren misyoner pozisyonun haricinde ilişki kilise tarafından yüzyıllarca yasaklanmıştır, çünkü diğer pozisyonlarda kadınların kendi cinsel hazlarını yönetmesi mümkündür!

Aydınlanma çağı ve kadınlardaki cinsel doyum ve farkındalık, hem bilimin, hem de kültürün gelişmesine yol açmıştır. Dolayısı ile ESR ve Artırılmış Cinsel Doyum konusu, detayına incelenmeli ve kadınların tüm yeni potansiyelleri keşfedilmelidir. 21. Yüzyıl yeni "kadın cinsel devrimlerine" gebe olabilir!

TANTRA, AŞK ve EMPATİ

Empati olmadan aşk olmaz, aşk olmadan Tantra olmaz! Bildiğiniz üzere empati insan beyninin ve neo korteksinin (beyin kabuğu) en ileri fonksiyonlarından birisidir. Empati, başka bir insanı içinde hissetmek, onun duygulanımlarını özümsemek ve içselleştirmek anlamına gelmektedir. Tantra'nın temel özünde de empati ve karşısındaki derinlemesine anlamak hissetmek vardır. Önce ben değil, önce sen Tantrik cinselliğin en temelindeki öz yapıdır. Bu nedenle, Batıda veya yozlaşmış toplumlarda, aşırı abartılan EGO, karşısındaki anlamadan ve hissetmeden cinsellik yaşamak biçiminde gelişmiştir, son yüzyıllarda. Halbuki, Tantra'da ve eski Uzak Doğu geleneklerinde kadın, erkekler tarafından bir Tanrıça edasıyla ilgilenirler ve tatmin edilirlerdi. Halbuki Batı kültüründe erkeklerin bir kısmı, kadınları sadece bir rahatlama aracı olarak kullanmaktadırlar; bunun en bariz örneği, erkeklerin sevişme sürelerindeki mikroskopik sürelerdir!

Maço ve seksist kültürlerde, ne yazık ki kadınlar da; bu yönde hiçbir itiraz geliştirmeden, ne verilirse onu almaktadırlar. Bunun nedenlerinden biri kadının cinsel doyum ve kendini geliştirebileceği konusundaki bilgisizliğidir! Kadının bilgisiz, eylemsiz ve yetersiz kalması yüzyıllardır erkeklerin de işine gelmiş gibi görünse de, onlar da sevgiyi-empatiyi-aşkı bilemedikleri için var olan kalıplara itiraz etmemişlerdir. İngilizce'de bir laf bunu özetlemek için yerleşmiştir: "Wham-Bam Thank you, Mam!" (Tak-Şak, teşekkürler).

Tantra'nın özünde, eski Uzak Doğu geleneklerinde de, sevgiye, aşka, empatiye ve tek eşliliğe dayanan bir yaklaşım tarzı yerleşmiştir. Zaten cinsellikte, iki insanın birbirinin vücudunu tanıması, cinsel tepkilerini anlaması için en az iki, üç yıllık bir sürenin geçmesinin gerektiği artık bilinen bilimsel bir gerçektir. Rastgele ilişkilerle gelişen cinsellik, "hapşırık cinselliğidir"! Holistik ya da bütünsel yaşanan cinsellikte bir çok faktör devreye girmekte ve alınan hazzı, bütünleşme hissini çok derinden artırmaktadır. Ama ne yazık ki, günümüzde kadınlar da, erkekler de cinselliği bir hapşırık biçiminde, saniyelik yaşamaktadırlar! Empati ilişkilerin çoğunda yoktur; erkekler skor sayısıyla övünürken, kadınlar çekicilikleriyle ve erkekleri tavlamakla övünerek egolarını tatmin ederler. Burda tatmin olan tek şey de bireylerin egolarıdır. Eşinin art arda doyumlarının şiddeti, etkisi, derinliği ve gücü ile övünen erkek pek yoktur; çünkü empati olmadığı için ilişkilerin çoğunda erkek kendi erkekliği ve sadece kendisini; kadın da kadınlığını ve sadece kendisini yaşayarak cinselliği bitirir. Halbuki Tantra'da, erkek kendi içindeki Yin (dişil enerji) enerjisini, eşiyle birlikte keşfeder ve geliştirir. Kadın da kendi içindeki Yang (eril enerji) enerjisini, erkeğiyle keşfeder ve geliştirir. Tantrik tekniklerde "empati" erkeğin içindeki Yin'in, kadının içindeki Yang'ın ortaya çıkmasına neden olur. Dolayısıyla erkek, doyuma ulaşan bir kadının neler hissettiği aslında kendi içinde hisseder ve bunu geliştirir. Kadın ise içindeki testestorunu (Yang enerjisini) en hat safhada kullanmayı, aktif olmayı, keşfetmeyi, araştırmayı ve yaratmayı öğrenir.

Tantrik felsefede, aslında sadece cinsellik yoktur. İnsanın bilincinin araştırılması, doğaya bakış, insan-doğa ilişkisi, insanın cinselliğinin kutsanması, sınırların aşılması, hayal gücü ve yaratıcılık vardır. Cinsellik aslında, diğer katmanlardaki soyut bazı yeteneklerle güçlendirildiğinde çok gelişebilir. Örneğin, egonun bir ölçüde aşılması; partnerinin ruhunu kendi içinde hissetmek; kendini onun yerine koymak; doğaya, evrene bakış; olayları derinlemesine gözlem bu neo korteks (yeni beyin kabuğu) soyut katmanlarından bazılarıdır.

Cinsel doyum soyut başka faktörlerle, aşkla, sevgiyle, empatiyle bütünleştiği zaman ancak "yeni algı kapıları" aralanabilir…

SANATÇI / YARATICI ARKETİPİ

Arketip Ailesi: Yaratıcı
Diğer İfadeler:Sahne sanatçısı, masalcı
Yaşam Yolculuğu:Hayal gücünü geliştirmek ve yeni yaratıcı ifade şekilleri keşfetmek.
Tek Zorluk: Özgün olamama korkusunu yenme
Evrensel Ders: Yeteneğinizi eksiltmemek ve ihmal etmek yerine doğuştan gelen benzersiz sanatsal yeteneğinizi geliştirmek.
Tanımlayıcı Erdem: Yaratıcılık
Karanlık Yanı: Sıradan olmak ya da kıymeti bilinmemek korkusu veya iç Sanatçı / Yaratıcınızı geliştirmediğiniz için küskünlük hali
Erkeklerdeki Karşılık: Kadın ve erkek enerjilerini dengeleyen Sanatçı / Yaratıcı bir ying yang arketipidir.
Sanatçı / Yaratıcı Mitleri: Eğer sanat alanında kariyerimi sürdürürsem, kendime hiç bir zaman destek olamam. Madde bağımlılığı yaratıcı bir hayat için risk teşkil eder.

Davranış Biçimi ve Özellikler:
• Güzelliği her yerde görür.
• İzleyici karşısında canlanır.
• Muzik yapar ya da taktir eder.
• Adını en çok satanlar listesinde görmeyi düşler.
• Kendi sanat şeklini bulmak için sabırsızlanır.
• Yaratıcı düşlerini gerçekleştirmek için dört elle sarılır.

ArketipinizTanıyın BirSanaçı / Yaratıcımısınız?
Sanatçı Arketipine sahip olmanız için bir tiyatroda oynamış olmanız ya da bir resim sergisi açmış olmanız gerekmez. Içinizden bazılarınız meslek olarak belirlememiş olsanız da kendiniz iSanatçı / Yaratıcı arketipi ile özderşleştirmiş olabilirsiniz. Eğer bu arketipsizde varsa ve sanatınıza bağlı kalırsanız kesinlikle başarılı olursunuz.

Size Güç Veren Noktalar
• Bilinçli olarak kendinize has sanat görüşünüzü özgün düşünceyi mükemmelleştirmek.
• Renk, doku ve tasarım deneyimi ile sanatsal gözünüzü daha aktif hale getirmek.
• Size ilham veren yaratıcı kişlerle birlikte olmak.
• Yaratıcı sezgilerinize güvenmek.
• Sanat yapmak için doğduğunuzu unutmamak
• Hayal gücünüzü kullanmak
• Zihninizi yeniliklere açmak
• Tüm duyularınızı beslemek
• Sezgilerinizi geliştirmek
• Pozitif bir izlenim yaratma

Size Güç Kaybettiren Noktalar
• Kendinizi diğer sanatçılar ile karşılaştırmak.
• Yeteneğinizin beğeni toplamasını arzulamak
. • Sanat görüşünüzü hemen hayata geçirmeye çalışmak. Sabredin.
• Yaratıcı baskısını beraberinde getiren ruhun değişkenliğine teslim olmak. Kalkın ve hareket edin. Dans edin, spor yapın, yoga yapın, yürüyün. Bunlar ruh halinizi dengede tutacaktır.
• Pişmanlık içinde debelenmek. Bende bu yarışta olabilirdim; sizi geçmişe gömer. Anı yaşayın sanat olduğunuz yerde ve anda yapılandır.
• Başarıyı mali kazançla eş görmek. Şayet ailenize bakabiliyorsanız sanatınıza sahip çıkın ve devamlı hale getirin.

Sanatçı için Yapılacaklar Listesi • Her gün yaratıcı bir şey yapmak için zaman ayırırım, hayal gücüme engel koymam.
• Sanat görüşümü ve yaratıcı yaşam biçimimi destekleyen arkadaşlarım ve akıl hocalarım vardır.
• Etrafımda bana ilham veren güzel şeyler vardır.
• Hızlı gelir elde etme kaygısı olmadan sabırla yaratırım.
• Yeteneğimi başkaları ne düşünürse düşünsün onaylarım.

Kaynak: Caroline Myss

SAVUNUCU ARKETİPİ

Bir defa gerçekten size ait olduğunu bildiğiniz bir arketiple bağlantı kurduğunuzda, hayatınızı etkileyebilecek diğer arketipler hakkında bilgi edinmek size ilham verecektir. Bir arketiple bağ kurmak, gerçek kimliğinizle kurulan köprüdür, gerçekten kim olduğunuzla da… Siz, kişiliğinizden, alışkanlıklarınızdan ve başarılarınızdan daha fazlasını ifade ediyorsunuz. Siz hikayeler, mitler, düşler, kozmik orantılar ve tutkularla son derece karmaşık bir yapıya sahipsiniz. Kendinizi hafife alarak zaman kaybetmeyin. Büyük hayaller kurun. Arketiplerinizi kullanın. Eğer Sanatçıysanız, sanat yapın. Eğer vizyoner iseniz, gelecekte ihtiyaç duyulacak bir şey hayaledin, sonra bir girişimci ile güç birliği yapıp riskler alın. Gerçek yaşama sebebinizi ifade edebilmek için arketipinizin enerjisini kullanın. Yaşam sadece güvenli olan şeyin yapılması değildir, yaşam tüm potansiyelimizi sonuna kadar yaşamayı bekler bizden…

SAVUNUCU ARKETİPİ

AketipAilesi:Savunucu
Diğerİfadeler: Organo, doğacı, koruyucu
YaşamYolculuğu: Olumlu toplumsal veya çevresel değişim için bilinçli bir aracı olmak.
Tek Zorluk: Kişisel gündem ya da kızgınlığınızdan ziyade, kudretiniz ve yeteneğinizi kullanmanıza imkan verecek bir sebep bulmak.
Evrensel Ders: Sırf her şeyi yapamıyor olmanız, bir şey yapamayacağınız anlamına gelmez.
Tanımlayıcı Erdem: Umut
Karanlık Yanı: Diğerlerinin işinizi takdir etmeleri gerektiğine inanmanız, yani işinizin diğerlerinin yağtığından daha fazla amacı olduğuna inanmak.
Erkeklerdeki Karşılık: Savunucu, sosyal haklar eylemcisi, sağlık askeri.
Savunucu Miti: Değişimi zorlamak.

Davranış Biçimleri ve Özellikleri:
• Savunucu
• Kendisini sosyal, siyası ve çevresel dönüşüme adamıştır.
• İnsanı davaları ilerletmeyi üstlenmiştir.
• Söz sahibi olmayanların yerine konuşur.
• İnsan hakları ve çevreyi koruma adına savaş verir.
YaşamBiçimiZorluğu:Bir davayı üstlenmek yaşam biçimimi nasıl değiştirecek.

Arketipinizi Tanımlayın; Bir Savunucu musunuz?

• Toplumsal, siyasi ve çevresel kaygılara doğal olarak yakınlık gösterirsiniz.
• Dünyada bir fark yaratma ihtiyacı hissedersiniz.
• Yaşamınızda faydalı bir şey yapmaya kendinizi adamışsınızdır.
• Toplumda iyi gitmeyen bir şeyi düzeltmeye taahhüt etmişsinizdir.
• Kişilere ya da hayvanlara kötü muamele yapıldığını gördüğünüzde ya da duyduğunuzda bir karşılık vermeye zorunlu hissedersiniz.
• Bir sorunla karşılaştığınızda hemen onu çözümleme yolları ararsınız.
• Belli bir durum ya da davanın zor durumuna kendinizi yakın hissedersiniz.
• Hukuk, sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri ya da cemiyet etkinlikleri gibi eylem gerektiren sahalarda çalışır ya da bunu kariyeriniz olarak görürsünüz.
• Doğa felakatleri haberlerine ya da diğer önemli buhranlara olan tepkiniz onlara nasıl yardım edeceğiniz yönündedir.
• Sorunlu bölgelerde insani yardım yapanya da konuyu dünya kamuoyonun dikkatine getiren ünlülere hayransınızdır.
• Konuşma hakkı olmayanların adına konuşursunuz. • İnsani davaları ileri götürmeyi üstlenmişsinizdir.

Size GüçVerenNoktalar

• Dürtünüz hakkında net olmak: Başkalarının yaşamını daha iyi yönde değiştirme arzusu kişisel çıkarlar için yapılmadığı sürece iyidir yoksa öldürücüdür.
• Konuya hakim olmak: Sadece tutku yetmez, konuya hakim olmalı savunduğunuz şeyi iyi tanımalısınız.
• Sabırlı olmak: Değişimin kendi hızı vardır zorlayarak bir yere varamazsınız.
• Takım oyuncusu olmak: Atatürk’ün bile arkasında ordusu vardı.
• Umutlu kalmak: Devam edebimek için zorda olsa yaptığınız işe inanmalısınız.

Güç Kaybettiren Noktalar ( ve yeniden kazanma)

• Yanlış nedenlerle işin içinde olmak: Bu iş bir sosyal klübe dahil olmaktan farklıdır. Amacınıza odaklanın.
• Misyoner olmak: Yerli halkı dönüştürmeye çalışmamalı ilham yoluyla değişime katkı sağlamalısınız. Iyi yönetilmiş ve anlaşılmış bir mücadele için size fazladan destek sağlar.
• Gerçek dışı olmak:Çok yüksekleri hedeflediğinizde çaresizlik meydana gelir. Her defasında en iyisini yaparak bir adım atın ve beklentilerden kurtulun.
• Tanınmak arzusu: Yaptığınız iş onaylansada onaylanmasada hedefinize doğru ilerleyin.
• Rekabetçi olmak: Başkalarınında sizin gibi bir savunucu olmasına izin verin.

SavunucuİçinYapılacaklarListesi

• Dava için elimden gelenin en iyisini yapmaya adandım.
• Herkesin katılımına değer veririm, sadece kendiminkine değil.
• Roma’nın bir günde kurulmadığının farkındayım zamanı iyi kullanmaya istekliyim.
• Eğer sinirli hissedersem; zihnim sakinleşip berraklaşana kadar geri durmayı seçerim.
• Diğer eylemcilerin yaptıklarını yakından izlerim, böylelikle ortak bir dava için birlikte çalışabiliriz.

Kaynak: Caroline Myss

ARKETİPLERİMİZİ SEÇEBİLİR MİYİZ VEYA DEĞİŞTİREBİLİR MİYİZ?

Arketiplerimizi biz seçmediysek kim seçmiştir? Biz seçtiysek bize bu seçim şansını kim tanıdı? Tanrı mı? Öyle ise, bu ne zaman oldu? Doğumumuzdan önce olmalı…

Benim kişisel inancım, hayata birtakım görevleri yerine getirmek için gelmiş olduğumuz ve bu görevlerin kendi arketiplerimiz tarafından hükmedildiğidir. Bu görevlere ben ‘’ Kutsal Sözleşmeler’’ adını veririm. Kutsal Sözleşmenizin içerdiği arketipler kişisel manevi gücünüzle olan ilişkinize hükmederler ve hayatınızın her yönüyle ifade edilirler.

Hiçbir şey nedensiz var olmaz. Bizler dünya üzerindeki her şey gibi, doğanın kanunlarına göre yaşarız. Yaşam düzeninin bir parçası olarak, hayatlarımıza anlam ve neden yüklenmiştir.

Fakat, görünüşte sonsuz olan bu ufukların içinde de sınırlar vardır. Buda bir bakıma arketip yaratılışımız ile sınırlar bizleri. Ne olmak istediğimiz değil, ne olduğumuz konusunda başarı gösterebiliriz. DNA’mızda birtakım beceriler, yetenekler, değerler, yükümlülükler ve yaşam zorlukları ile doğmuşuzdur. Arketip biçimlerimiz, içimizde; daha anne karnındayken oluşmuştur. Birincil arketiplerimizi değiştiremeyiz ancak onların etkilerini yumuşatarak olgunlaştırabiliriz. Yaralı Çoçuğu Sihirli Çocuğa dönüştürebiliriz ama Yaralı Çocuğun kökenleri her zaman bizimle olacaktır. Yani, çocukluğumuzun yaraları bizi hiçbir zaman bırakmaz ama üzerimizdeki etkilerini iyileştirebiliriz. Olgunlaştıkça, anlayış alanımız genişler böylece başkalarının ıstıraplarını, anne ve babalarımızınkiler de dahil anlama seçeneğimiz vardır. Bu sayede kendimizi Yaralı Çocuğun ötesinde çocuk arketiplerin diğer yönlerine açmış oluruz…

Kıyafet değiştirir gibi arketip değiştirmek olası değildir. Çünkü özümüzde ne isek onun tersi olamayız. Kendimizi tanıdıkça, arketip biçimlerimizi ve onların ruhumuz üzerindeki derin etkilerini anlamaya başlarız. Yaşam bize kendimizi eylem halinde görme fırsatları tanır. Aşık oluyorken, saldırı altındayken, doğum yaparken, doğaçlama harekte ediyorken, bir kaybın üstesinden gelirken veya bir yardımda bulunuyorken yaşam boyunca değişir ve olgunlaşırız fakat daima kendi arketiplerimizin çizdiği sınırlar içinde bulunuruz.

Olduğumuzdan farklıymış gibi davranabiliriz ama sonunda buna devam edebilmek için enerjimiz kalmaz çünkü bu bizim özgün halimiz değildir. Örneğin bende zerre kadar sporcu arketipi yoktur ama bu beni egzersiz yapmaktan alıkoymaz. Ancak benim olimpiyatlarda yarışma hayalimi kurmamı da önler. Kesinlikle atletizme katılmakta sertbest olmama rağmen, psişiğimde herhangi bir atletik mit yoktur. Kendimi yarışta koşarken gözümde çanlandırabilirim ancak bu görüntü ruhumu hareketlendirmez. Çünkü bu duruma uyan arketip bende yoktur. Arketipleri uygun olmadığından bir şeye takılıp kalmış, duraklamalar yaşayan birçok insan vardır. Bazıları aktör olmak istemişti. Bazıları girişimci. Bir kadın ünlü bir şarkıcı ve söz yazarı olduğunu hayal ederdi. Bu bireylerin hiçbirinde gereken arketip yoktu ancak zaten yeteneksizliklerinden olduğu kadar, önlerine çıkan fırsatlarında olmayışından bu anlaşılıyordu. Fırsatlar aketiplerin uzantılarıdır ve fırsatları sadece sahip olduğumuz arketipler aracılığıyla harekte geçirebiliriz. Kaynak: Caroline Myss

ARKETİPLER VE SİMGELER

Kolektif bilinçaltlarımızda sonsuz sayıda arketip vardır. Bunlar; Anne, İyileştirici, Kahraman gibi kadim arketiplerdir evrensel ve değişmezdirler. Bazılarını ise evrimimizle birlikte yaratırız. İnternet ile birlikte ortaya çıkan arketiplerden bazıları şöyledir; Ağ Kurucu, Bilgisayar Korsanı, Bilgisayark Meraklısı gibi. Bu arketiplerin hızla gelişmesiyle birlikte arketipler alemimin etkileşimli olduğunuda gösterir. İnsanlık evrimleşmeye devam ettikçe arketipler alemininde yapısı ve karşmaşıklığıda evrimleşecektir.

Sonsuz sayıda arketip olduğunu söylemiştik aynı şekilde kendimiz için yaratabileceğimiz kişisel simgelerinde bir sınırı yoktur. Mesela, sevgilimizle ilk buluştuğumuz mekanı simgeleştirebiliriz, yada bize aldığı ilk hediyeyi. Gittiğimiz seyahatlerden getirdiğimiz biblolar kartlar vs de aynı simgeleştirmeye bir örnektir. Savaşa giderken sevgilisinin verdiği mendil yada bir mandolyanda artık bu aşıklar için bir simge olmuştur. Çoğumuzun hiç bir maddi değeri olmadığı halde çok fazla değer verdiğimiz objelerimiz, hatıralarımız vardır. Bu eşyalara bir anlam yüklemişizdir, tarihi eserlerin çok değerli olması bulundukları döneme dair çok fazla bir anlam ifade ediyor olduklarında olabilir. Kusal mekanlarda bu simgeye uyan diğer bir örnektir. İnsanın doğasında yaşadığı dünyaya bir anlam yükleme ihtiyacı olduğundan, nesnelere ve mekanlara sembolik anlam yükleme alışkanlığı geliştiririz.

Peki kaç tane arketipe sahibiz ?

Çok sayıda arketipe sahip olmamamıza rağmen birincil arketiplerimiz sayısız değildir. Her insanın kendine özel arketip kümeleri vardır.

Kendi arketiplerimizi nasıl keşfederiz ?

Yeteneklerimizle, yaşadığımız korkularımız ile, kullandığımız kalıplarla ifade ederiz arketiplerimizi fark etmeden. Size özgü olan nedir ? Diğer insanlar sizi nasıl tarif eder?( Arkadaşlarınızdan bu konuda yardım isteyebilirsiniz, söylecekleri sizi şaşırtabilir )

Her insan kendi arketipini içgüdüsel olarak bilir. Örneğin eğer Kurtarıcıysanız bunu bilirsiniz. İçgüdüsel olarak, istesenizde istemesenizde diğerlerini kurtaracağınızıda bilirsiniz, çünkü bu şekilde karşılık vermeye kendinizi programlamışsınızdır. Yıllarca kendi arketipinize ait davranış biçimini inkar edebilirsiniz ancak sürekli olarak kazanan hep arketip olur. Arketipleri keşfettikçe arketiplerin karakteristik biçimlerini nasıl ifade ettiklerini anlamaya başlarız. Böylece düşünce ve davranış biçimlerimizi gözlemleyerek hangi mitlerle yaşadığımızı görebiliriz.

Diğer kişilere ait arketipleri nasıl fark ederiz ?

Popüler kültürdeki kalıplar arketipleri tanımlamakta bize yardımcı olur. Gişe rekorları kıran filmlerde işlenen Kahraman arketipine, Disney filmlerindeki Prenses arketipine vb sıkça rastlarız. Arketiplerin oldukça net ve açık bir şekilde yasıtıldığı bir çok film vardır. Vizyoner arketipine popüler günümüzde uyan ve yakından tanıdığımız iki isim ise, Apple'ın Steve Jobsu ve Facebook'un Mark Juckerberg'idir. Sizlerde popüler kültür içindeki, Kraliçe, Bakıcı, Modacı, Sporcuyu temsil eden areketipleri bulabilirsiniz.

Etrafınızdaki insanları inceleyerek onların arketipleri ile ilgili fikirler edinmeye başlayabilrsiniz. Patronunuz bir Vizyoner mi yoksa bir Entelektüel mi? Çocuğunuz Sporcu arketipine mi sahip yoksa Sanatçı arketipine mi? Arkaşdaşarınızdan hangileri Asi, Bakıcı yada Kraliçe arketipine sahip? Evde, işte ve TV sizi etkileyen arketipleri izleyin. Arketip biçimlerini teşhis etmekte ne kadar ustalaşırsak, kendi arketiplerimizi anlama konusunda da o kadar rahatlarız.

Her şeyden uzaklaşmayı düşlediğiniz oluyor mu? Belkide Mistik arketipinizden dolayı istiyorsunuz bunu. Spor yapmadan duramıyorsanız belkide Sporcu arketipine sahipsiniz. Arketiplerimizin birde karanlık yüzleri vardır, bunlar neler olabilir? İçinizdeki Bakıcı arketipi ile çocuklarınızın başının etini yiyor olabilir misiniz? Yada Kral arketipine sahip patronunuz ile sizin Kraliçe arketipiniz çatışıyor olabilir mi?

İlginç sorular öyle değil mi? Kaynak: Caroline Myss

BİLİNÇ ALTI KİŞİLİĞİMİZ ve ARKETİPLER

Hangi arketiplere sahip olduğumuzu anlamadan gerçekte kim olduğumuzu anlamamız çok zordur. Gerçek kimliğimize giden yolda attığımız her adımda, sağlığımızı, çevremizi ve ilişkilerimizi daha iyi bir hale getirebiliriz.

Örneğin; sık sık yalnız kalmayı tercih ediyorsanız bu sizin anti sosyal biri olduğunuzdan değil '' Keşiş Arketipine'' sahip olduğunuzdan olabilir. İnsan doğası denilen şey arketip doğasıdır.

Toplumumuzda popüler hale gelmiş ve kökleşmiş bazı arkatipler vardır, bunlardan bir taneside ''Mükemmel Anne'' dir. Mükemmel Anne sözü geçtiğinde hemen hayalimizde, iyi yemekler pişiren, ev düzenini sağlayan, eşine sadık, çocuklarının her türlü sorunu ile yakından ilgilenen, çocuklarının arkadaşaları ilede uyumlu olan, ev ödevlerinde yardımcı biri canlanır gözümüzde.

Çocukken özdeşleştiğimiz güç imgeleri olan arketipler vardır. Oyuncu, prenses, sporcu, sanatcı hatta vampir yada kurban gibi. Filmlerde, okuduğumuz romanlarda, bilgisayar oyunlarında, güç imgelerimizi temsil eden karakterlere çekilirken buluruz kendimizi. Küçük kızlar prenses gibi, erkeklerde örümcek adam gibi giyinmek isterler. Arketip özelliklerine karşı ilgimiz ve çekimimiz çok küçük yaşlarda ortaya çıkmaya başlar.

Yaşımız ilerledikçe, hayatlarımız sahip olduğumuz arketipler tarafından bilinçsiz bir şekilde şekillenmeye başlar. Psişiğimizde hangi arketipler etkin ise onun etkilerini yaşarız. Kendi arketiplerimizi ve başkalarının arketiplerini anlarsak onlarıda daha iyi anlayacağımızı biliriz. Örneğin Entellektüel arketipe sahip birinin neden belgesel izlemeyi sevdiğini, kitap okuduğunu ve yabancı filmler izlemeyi tercih ettiğini anlarız. Ancak her arketipi bu kadar kolay tanımlayamayız. Örneğin merhametli insan'' arketipinin nerde ne zaman ortaya çıkacağı kestirilemez buda zaten bu arketipin özelliklerinden biridir.

Sürekli olarak diğer insanların arketiplerini okumaya çalışırız bu bizim hayatta kalma içgüdümüzün doğal bir parçasıdır. İç güdüsel olarak tanıdığımız arketipler güven verir. Arketipini tanımadığımız kişilere ise güven duymakta zorlanırız. Sezgisel olarak arketipleri hissederiz yada yorumlarız.

Psikiyatr Carl Jung'un söylediği gibi kolektif bilinç altlarımız ile insan ruhunun evrensel dili olan arketipler ile fiziksel olarak birbirimize bağlıyız.

Doğduğumuz andan ölümümüze kadar güç her birimize mahsus ortak özelliktir. Hayatlarımıza dair herşey bir güç muzakerisidir ve tüm bu güç muzakereleri arketip şebekesi aracılığı geçiş sağlar.

Neden yaptığımız şeyleri yaptığımızı, seçimlerimizi nasıl yaptığımızı ve bizleri neyin motive ettiğini biraz düşünelim. Sürekli olarak yapacağımız şeyin bizi güçlü mü güçsüz mü kılacağını düşünürüz.

Günümüzün güç trendlerini yansıtan ve içsel ağlar ile birbirine geçişen on arketip şu şekildedir. Savunucu, Sanatçı, Yaratıcı, Sporcu, Bakıcı, Modacı, Entellektüel, Kraliçe, Yönetici, Asi, Spiritüel ve Vizyoner. Bu arketipler kendi içinde dağılım yapan diğer arketiplerin temsilcisidir. Bu arketipler hem erkekleri hemde kadınları kapsar. Örneğin; Bakıcı; aynı zamanda, Anne, Kurtarıcı, Öğretmen, İyileştirici ve Yoldaş arketiplerinide içine alır. Asi; Başına Buyruk, Kahraman ve Savaşcı arketiplerini kapsar.

Arketipler, hayatlarımızı her açıdan etkiler. Günlük hayatımızda, kararlarımızı alırken bizi nasıl etkilediklerini anlamamız önemlidir. Alışveriş alışkanlıklarımızdan, para harcama alışkanlıklarımıza, ilişkilerimizin kalitesi ve niteliği, kimi ve neyi çekici bulduğumuzu etkiler. Tekrar eden konular, sürekli yaptığımız tartışmalar, hayatımızda ortaya çıkan zorluklar ve diğer sürekli tekrar eden durumları etkilerler. Hayatlarımızda tekrar eden şeyler hangi arketiplerin yaşamımızda etkin olduğuna dair bir ipucu verebilir.

Kaynak: Caroline Myss

Sağlıklı Beden, Zihin ve Ruh

Biz insanlar katman katman bir yaradılışa sahibiz. Bedenimiz, zihnimiz ve ruhumuz var. Bunlardan sadece birinde bir sorun, tıkanıklık, yolunda gitmeyen bir şey olduğunda bu tüm sistemimizi etkiler ve sadece bizi değil etrafımızdaki diğer herşeyide etkiler.

Her hangi bir şey, bir durum, bir hastalık, bir olumsuzluk fiziksel dünyamızda tezahhür etmeden önce zihnimizde çoktan yaratılmıştır. Pozitif sonuçlar içinde aynı şey geçerlidir. Çoğu zaman bilinçsizce yaparız bu yaratımı ama yasa gereği bilinçli veya bilinçlisiz isteyerek veya istemeden zihnimizde yarattığımız herşey tezahür etmek zorundadır. Bu tıpkı diğer yasalar gibi işler, örneğin yer çekimi yasasısını ele alalım. İster bilinçli bir şekilde atlayalım bir binadan yada bilinçsiz bir şekilde düşelim her iki durumdada yere çakılırız. Kim olduğumuz, ne yaptığımız, ister aydınlanmış bir varlık olalım, istersekte günaha batmış, hangi dine ait olursak olalım yada dinsiz, ister fakir olalım ister zengin, genç yada yaşlı… yasa asla bir ayırım yapmaz, yere çakılırız! Kainat kanunlar ile yönetilir ve bu kanunlar herkes için eşit çalışır.

Sağlıklı bir bedenin ilk kanunu ise sağlıklı bir zihin ve ruh halinden gelir. Kişi kendini iyi tahlil edebilir, farkındalıkla ve objektif bir şekilde yargılmadan izleyebilirse, zihnindeki olumsuz kalıplar birer birer gün ışığına çıkmaya başlar. Hep dışarıda aradığımızdan sorunların kaynağını içimize bakmak pek aklımıza gelmez. Kişinin kendi içine yaptığı yolculuğunun en zoru olduğu söylenir, benim deneyimime göre ise bu en kolay olanıdır. Zor olan beyhude bir çaba ile dışarda tamamen bir iluzyon olan her yolu denemektir, sonuçta ise elde sıfır vardır. Belkide yapılan bu iluzyoni yolculuklar sonucudur bize içeri yönelten fakat kendi içine yapılan yolculuk asla zor değil, keyifli, derin ve farkındalık dolu bir yolculuktur. Bu yolculuğa bir kez başladığınızda diğer her şeyin bir iluzyon olduğunu anlarsanız, bu ancak deneyimlenecek bir duygudur. Bunu isterdiğiniz kadar okuyun, dinleyin kendi iluzyonuzun farkına varmadan ne demek istediğimi tam olarak asla anlayamazsınız. Ve iluzyondan çıkmanın tek bir yolu vardır oda kendi içinize yapacağınız dürüst, objektif ve kararlı bir yolculuktur. Bu yolculuk kendinize ve kainata verebileceğiniz en büyük armağandır. Çünkü bir insan arınır, değişir dönüşürse bu tüm kainatı pozitif yönde etkiler. Dünyayı değiştirmenin en kestirme yolu budur. Bu yolculuk sonunda elde edeceğiniz en küçük ödül ise sağlıklı bir beden, zihin ve ruh olacaktır. Büyük ödüller ise tamamen size özel olacaktır. İyi Yolculuklar, yolunuz ışık olsun…..

Ne İstersek Onu Değil, Ne Hissedersek Onu Çekeriz

Çekim yasası bu evrenin kanunlarından biridir. Bu yasa titreşim yasasısıdır ve aynı hızda titreşen iki şeyi birbirine çeker veya aynı hızda titreşen şeyler bir biri ile uyum halindedir. Şöyle örnekleyelim, radyoda klasik muzik dinlemek istiyorsak klasik muzik yapan bir kanalı seçmek zorundayız eğer klasik muzik dinlemek istiyorsak ama kanalınız arabeskteyse dinleyeceğimiz muzikte arabesk olacaktır. Bu yasanın çalışması için kim olduğumuz, neye sahip olduğumuz, hangi okulu bitirdiğmiz, bankadaki paramız, altımızdaki arabamız, tiltimizİN filan hiç bir önemi yoktur. Guruda olsanız, bir günahkarda, dünyanın en iyilik sever insanı da olsanız, bir katilde yüksekten düştüğünüzde yere çakılırsınız ve en iyi ihtimaller bir yerleriniz kırılır. Bu bir kanundur ve kanunlar herkes için eşit işler. Çekim yasasıda bir kanundur ve bu yasada herkes için eşit işler.

Şimdi bu yasayı günlük hayatımızda nasıl kullanabiliriz ona bakalım. Öncelikle bu yasayı basitçe anlamak çok faydalı olacaktır. Tıpkı yer çekimi kanununu bildiğimizden yükseklerden nasıl kendimizi boşluğa bırakmıyorsak çekim yasasının nasıl çalıştığını anlarsak kendimizi istemediğimiz titreşimlere bırakmayız.

Çekim yasası titreşim yasası demiştik; bu ne demek, her düşüncemiz bir tireşim yaratır, yani her düşünce ona uyumlu bir istasyonuna bağlıdır bu kainatta. Olumlu düşüncelerimiz olumlu hisler yaratıyorlarsa olumlu sonuçlar alırız, olumsuz düşüncelerimizden olumsuz hisler duygular doğuyorsa olumsuz sonuçlar alırız. Yani biz negatif bir zihinle pozitif bir hayat yaratamayız, bu kanuna aykırı bir durumdur ve kainatın kanunları kimseye ayrıcalık tanımaz bu ancak ve ancak siz kainat ile uyum içinde olduğunda olacaktır.

İnsan sadece pozitif düşünerek hayatını değiştirip çekim yasasından faydalanamaz. Çekim yasasını harekete çekiren tek şey hislerdir, duygulardır. Ben kendime güveniyorum cümlesi pozitif bir cümledir bunu kendinize defelarca söyleyip kendime güveniyorum diye düşünebilirsiniz fakat derinlerde bir yerlerde duygunuz kendinize güvensizlikse bu duyguya uyumlu sonuçlar alırsınız. O nedenle lütfen kendimizi iyi tahlil edip ne düşündüğümüzden başlayarak önce sonrada duygularımızı iyice anlayarak nasıl bir titreşimde olduğumuzu neyi yarattığımızı hayatımızın nasıl şekillendiğine açıkça dürüstçe bir bakalım. Bu yasayı kendimiz, sevdiklerimiz ve dünyamız için en iyi şekilde nasıl kullanacağımıza karar verelim. Unutmayalım, her birimiz bu yasayı zaten kullanıyoruz bilerek yada bilmeyerek, lehimize yada alehimize. Artık bilinçli bir şekilde kullanmaya başlamanın zamanı değil mi?

Koşulsuz Sevgi

Çok duyarız bu söcüğü, koşulsuz sevgi. Koşulsuz sevilmeyi dileriz. Sevgilimiz – eşimiz – dostumuz bizi koşulsuz sevsin isteriz. Hayat bize olduğumuz kişiyi yansıtıyor ise ki öyle görünüyor, koşulsuz sevilmeyi istiyorsak koşulsuz sevmeyi bilmeyi istemeliyiz önce. Koşullu sevgi nedir? Koşullu sevgi, sen beni seversen bende seni severim, benim istediğim gibi olursan seni daha çok severim, istediğimi verirsen seni dünyalar kadar severim, hele benim için değişirsen sen idünyalardan bile çok severim bu liste uzar gider. Koşulsuz sevgi karşımızdakini kabul ile başlar karşımızdakini ve kendimizi kabul ile.
İnsan en çok kendini kabulde zorlanır ve kendinde kabul edemediklerini başkasındaki yansımasında bulur. Belki'de koşulsuz sevginin ilk durağı insanın kendini koşulsuz kabulü ve sevgisiyle başlar. O zaman en önemli ilişkimizden başlayalım koşulsu sevgiye, kendimizle olan ilişkimizle. En çok kendimizi sevelim, önce kendimizi olduğumuz gibi kabul edip, eleştirmeden, yargılamadan, suçlamadan, aşağılamadan, kızmadan, gücenmeden, doğduğuna pişman etmeden kendimizi, anlayalım en derinlerdek ikaranlık ve aydınlık yönelerimizi… Sonrası zaten kendiliğinden gelir.

Bilinç Altı

5 yaşlarında sakin mutlu bir kız çocuğuydu, bir gün o dehşet anı ile karşılaştı ve o andan sonra tüm hayatı o dehşet anında yaşananlar ile şekillenecekti.

O öğleden sonra babası sinirle içeri daldı ve çok güzel olan annesine bağırmaya başladı. Kızın annesi güzel bir kadındı ve mahallede sık sık kadın ile ilgili dedikodular çıkıyordu.Belki bu dedikoların bir gerçekliği vardı belkide kadının güzelliğini kıskanan diğer kadınların çıkardığı ve kocalarına anlattığı bir hayal ürünüydü. Böylece kendilerinin ne kadar namuslu bir kadın olduklarını o kadar güzel olmasalar bile, güzel kadının ise güzel ama namussuz biri olduğunu telkin etmek istiyorlardı…kim bilir…

Bu seferki dedikodu daha acımasızca yapılmıştı kadının bir sevgilisi olduğu ve onunla buluşturğuna dair.Kocasını bunu duyduğunda çılgına dönmüş ve kadına hiç bir şey sormadan onu suçlamaya başlamıştı.Küçük kız korku içindeydi, güzelliğin başına bela oldu.Sana bu güzelliğin hesabını soracağım.Güzelliğin seni kurtarır mı sanıyorsun.Seni mahveden şey güzelliğin şimdi o güzelliğin kalmayacak diye bağırarak mutfağa koştu ve elinde bir bıçakla geri döndüğünde odadaki hava keskin başka bir korku bıçağıyla kesilmiş gibiydi. Kadının hiç bir yakarışı ve feryadı fayda etmedi hatta her sözüyle adam daha da vahşileşti. Ve bu güzelliğide senide kimseye yar etmem diyerek kadına ardı ardına elindeki bıçağı savurdu. Kanlar içinde mavi koltuğa yığılan kadını izleyen beş yaşındaki sakin güzel kız çocuğu, güzellik ve ve annesinin solup giden kanlar içindeki güzel yüzünü bilinç altına kazımıştı bile.

Küçük kız çocuğu büyüdü güzel bir genç kız oldu…Güzellğinden her zaman anlamsız bir şekilde rahatsızlık duyaarak büyüdü, hatta ona güzel olduğu söylendiğinde bedeninde buz gibi bir hava eser miğdesi kasılırdı.Elbette bilincinde yaşadığı o travmanın izleri vardı nasıl olmazdı Hem annesini hemde babasını kaybetmişti. Zor bir çocukluk yaşamıştı, okulda sevilen başarılı bir genç kızdı.

Üniversitede biri ile tanıştı, ve ilişkileri başladı herşey çok güzeldi, çok mutluydu.Kız güzellğini vurgulamamak için bilinçsizce her yolu deniyordu.Neredeyse bakımsızlıkla gizliyordu güzelliğini bunu tam olarak neden yaptığını bilmeden.Üniversiteden mezun olduklarında çok sevdiği erkek arkadaşı ona romantik bir evlenme teklifi etti. ‘’ O kadar güzelsin ki bu güzelliğin benim karım olmasını çok istiyorum benimle evlenir misin’’ dedi. Genç kadın küçük kız oldu beş yaşında… babası güzel annesini bıçaklıyor kanlar içinde mavi koltukla güzelliği solup giden annesinin yüzü, o sahne, o korku o hava şimdi bu romantik evlenme teklifininin tam ortasında tüm alanı kaplamış gibiydi. Ve kadın sevdiği adamın yüzüne baktığında babasını ve bir gün annesinin başına gelenerin kendi başınada geldiğini gördü.Elbette bilinçli aklıyla buna bir anlam veremiyordu, ama güzellik, evlenmek, karı koca gibi sözler onda annesinin yavaş yavaş o mavi koltukta kanlar içinde bu yaşamdan ayrılmasıyla eşleşmiş gibiydi.

Bilinçaltı zihin-beden bütünlüğünde kişinin işletim programıdır. Beyni vücudu yöneten bilgisayar gibi düşündüğümüzde, bilinçaltı bilgisayarın yazılım programıdır. Beyin-vücut bilgisayarı ancak yazılım programı doğrultusunda hareket eder. Anne karnından itibaren başlayan yazılımın ana hedefi bedeni korumak, kollamak, hayatta tutmak ve türün devamlılığını sağlamaktır.
Tüm canlılarda ortak olan canlılığı muhafaza etmek ve türün devamlılığını sağlama programı insanda bilinçaltı denilen yazılımla sağlanmaktadır. Diğer canlılardan farklı olarak sosyal bir varlık olan insanın korunma sisteminin yani bilinçaltının yazılımı çevreden gelen uyaranlarla şekillenir. Bilinçaltı insanda nasıl yazılmaya başlar? Anne karnında ve doğumla beraber bembeyaz bir sayfa olan b.a yazılım çevresel uyaranlarla etkin bir şekilde yazılmaya başlar. Bilinçli aklın devrede olmadığı bu dönem, özellikle 0-10 yaş arası oluşan yazılımlar kişinin inançları haline gelir.İnançlar, artık üzerinde düşünmediğimiz mutlak doğrularımızdır.

Bilinçaltı yazılımları depolanana bilgilerle oluşur. Bu yazılımlarla bizim kişiliğimiz,davranış kalıplarımız ortaya çıkar. Bilgi aynı zamanda duygularla kodlanır. Bilinçaltının hedefi, kişiyi hayatta ve güvenli alanda tutacak yazılım programıyla refleks hareketler, otomatik davranışlar oluşturmaktadır. Küçük bir çocuk sıcak sobada elini yaktıysa bundan sonra refleks olarak sobadan uzak durur. Küçükken boğulma tehlikesi geçiren bir çocuk ömrü boyunca sudan korkabilir. Ben küçükken annemin dişçi koltuğunda acıdan bayılma hikayesini defalarca dinlemiştim.

Ortaokul yıllarında tüm gece diş ağrısı çekip sabah diş hekiminin kapısında ağrımın zınk diye durduğunu biliyorum. Annemin anılarıyla dişçi koltuğunun tehlikeli olduğu inancına sahip bilinçaltı yazılımım beni o tehlikeden korumak için ağrımı kesiyordu.

Bilinçaltı ve duyguların ilişkisi nasıl?

Bilinçaltı duyguları üretir ve saklar.Yaşarken tecrübelerle açığa çıkan duygunun enerjisi tüm bedende saklıdır.5 yaşında bir kız çocuğu eteğini açtı diye azarlanıp dayak yediyse, açığa çıkan negatif enerji bedende bloke olur. Buna benzer olaylar tekrarladığında bilinçaltı eteğin açılmasının tehlikeli olduğunu ‘yazar’.20 yaşında rüzgardan eteği açılsa veya eşi eteğini kaldırsa aynı 5 yaşında dayak yediğinde hissettiği kötü hisleri hisseder. Çünkü o an bloke olmuş enerji titreşir. Bilinçaltına göre tehlikeli alana girilmiştir.

Bilinçaltında duygular nasıl saklanır?

Bilinçaltı bilgisayarın ‘hard disk’i gibidir.Yaşanılan her duygu yüklü olay birçok detayı ile burada saklanır.Tekrarlanan davranışların kaydı tutulur.İhtiyaç halinde bu bilgiler kullanılır. Bilinçaltı hafızasındaki bu bilgiler aynı zaman da bilge yanımızdır.Bazen çözümsüz gibi düşünülen durumlarda bilinçaltı bilgi dosyalarını açarak çözüm üretir.
Bu çözümler her zaman mantıklı olmasa da, her zaman aynı amaca hizmet eder. Amaç, kişiyi güvenli alanda tutmak.Hard diskinde erkeklerin zararlı mahluklar olduğu bilgisi varsa, evlenince bu bilgi doğrultusunda bulduğu çözüm vajinismus olabilir.

Bilinçaltı zihnimizin neresidir?

Bilinçaltı zihnin hayal kuran bölümüdür. Hayaller hayata yön verir, hayaller doğrultusunda davranışlar ortaya çıkar.Hayal dünyasının genişliği, renkliliği yaşamı renklendirir, kişiyi üretken yapar.Olumlu hayal kurmak başarının anahtarıdır.Tüm başarılı buluşlar, sanat eserleri hayaller sonucu ortaya çıkmıştır.Bu gerçeğe rağmen çocukların hayal kurmaları istenmez, bastırılır.Sıkça hayal kırıklığı yaşayan çocuklar hayal kurmayı bırakır veya olumsuz hayal kurarlar. İlk gece efsaneleriyle yetişen genç kız. İlk gecenin hayalini kurar ‘ağrılı, acılı bol kanamalı’ ve hayali gerçekleşir. Korktuğu başına gelir. Bilinçaltı otomatik davranışlarımızı yönetir.Araba kullanmak, bisiklete binmek, yazı yazmak gibi.Tekrarlarla bilinçaltı kayıtlarına geçen davranışları daha sonra bilinçli akılla düşünmeyiz. Bilinçaltımıza hitap eden reklamdaki deterjan ‘beyazları bembeyaz renklileri capcanlı yapar’. Senenin moda rengi kırmızıysa, yeşili nedense giyemeyiz. Bilinçaltı kişiyi güvenli, değerli bir alanda tutma gayretiyle çevreyle iletişim ve etkileşim halindedir.Bu durum kişiyi suiistimallere açık hale getirir.

Bu yapıdan dolayı.
- Kimisi modayı takip ederek kendini değerli hisseder.
- Kimisi estetik ameliyatlarla güzelleşerek.
- Kimisi bedenini ‘özgürce’ kullanarak.
- Kimisi birilerinin altında ezilerek.
- Kimisi birilerini ezerek.

Kişinin davranışları tutarsız gibi gözükse de, davranışların temel hedefi aslında aynıdır. Değerli olmak, güvende olduğunu hissetmek. Kişiler üzerinde oluşturulmak istenen değişim bu özellik kullanılarak kolayca yapılabilir.

Kitleler harekete geçirilebilir veya tüm toplum uyutulabilir. Bilinçaltı yazılımlar bizi hedefe kilitler.Enerjimizi üretir ve hedef doğrultusunda kullanır. Var olan yaşam enerjisi bir şekilde kullanılmak zorundadır.Bu enerji bilinçli aklın tercihi ile varoluş programıyla uyumlu kullanıldığında kişi tekamül yolculuğunda ilerler. Bu enerjinin tüm insanlığa yansımaları olur (buluşlar, sanatsal faaliyetler… vb) Bilinçli aklın tercihi yoksa enerji tamamen bilinçaltının kontrolünde yani koşullanmalar, şartlanmalar doğrultusunda kullanılır.Bilinçli bir tercih yoksa bu enerji rahatlıkla başkalarının tercihleri ve hedefleri doğrultusunda harcanır. Kendini ifade edemeyen kadının enerjisi hastalıklara yol açar.Kadının kendi döngüsünde kullanılmayan dişil enerjisi, sapkınlıklara bağımlılıklara yol açabilir.

Sosyal zekası çok iyi olan bir çocuk babasının koşullandırmasıyla mühendis olabilir.Çoğu kez başarısız bir mühendis.Bazen kişi sakin bir kasabada huzurla yaşayacak enerjisini şehrin koşuşturmacasın da hovardaca harcayabilir.

Bilinçaltı bizi nasıl yönlendirir?

Varlığını bariz olarak hissettiğimiz enerjimiz an be an dalgalanmalar gösterir. Bizi harekete geçiren duygu ve düşüncelerle ilişkilidir.Olumlu duygular içinde kendimizi enerjik hissederken, olumsuz duygular kolumuzu kanadımızı kırar.Başarıya kilitlenen bilinçaltı başarı yolculuğu için gerekli enerjiyi üretir.Bu kişilerin hiç yorulmadan çalıştığına şahit oluruz. Kişi “sen yapamazsın, beceriksizsin, sakarsın” cümleleriyle çocukluğu geçtiyse bilinçaltı programı başarısızlığa yol açan tükenmişlik meydana getirir.Bu durumda hedefi başarısızlıktır enerjisi atıl vaziyette kalır. Bilinçaltı ona söylenen, beklenen doğrultuda enerji üretir.Bu anlamda kişinin bilinçli tercihleri önemlidir.Bilinçaltının kontrolünden, bir bakıma koşullanmalardan özgürleşmek için bilinçli aklımızı beslemeli ve onunla bilinçaltı programımızı gözden geçirmeliyiz. Sağlığı, başarıyı, huzuru tercih ettiğimizde bilinçaltı çalışmalarını bu yönde organize eder.

Bir önceki yazımız olan Ağrısız doğum mümkün mü?başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Meditasyon

Meditasyon binlerce yıldır mistiklerin kendi içsel güçlerini keşfetmek, kendilerini ve hayatı anlamak yaratıcı ile iletişim kurmak için kullandıkları bir yöntemdir. Günümüzde bu yöntem bir çok kişi tarafından kullanılmaya başlandı. Teknololijinin gelişmesiyle birlikte meditasyon yapan kişilerin beyinleri tarandığında net bir şekilde meditasyonun faydalarını görebiliyoruz artık.

Meditasyon stresi azaltır, daha canlı ve huzurlu olmamızı sağlar, zihnimiz berraklaşır, hayata karşı daha olumlu bir tutum ile bakmaya başlar ve sakinleşiriz, bedenimiz daha sağlıklı ve enerjik olur. Farkındalığımız artar ve ruhsal bir takım olaylar yaşayabiliriz, sorduğumuz bir soruya cevap almak, hayat amacımız ile ilgili bir görüntü, veya içsesimizi net bir şekild duymak gibi.

Meditasyon yapmak için sesiz bir ortamda dik bir şekilde oturun. Uzanmayın çünkü büyük birihtimal ile uykuya dalacaksınız. Sonra kalp bölgenize odaklanarak derin bir nefes alıp nefesinizi yavaşça bırakın. Zininize hucüm eden düşüncelerin farkında olun fakat onların beşinden giderek hikayeler yaratmayın bırakın düşünceler geçip gitsinler. Düşüncelerinizi durdurmaya çalışmayın sadece izleyin. Derin nefesler alıp verirken dikkatinizi kalp bölgenizde tutmaya özen gösterin. Buradaki kilit nokta hiç bir beklentiniz olmadan meditasyon yapmak. Derin nefesler ile kalbinize odaklanarak oturun ve ne oluyorsa olmasına izin verin. Düşüncelerinizi yönlendirmeye, bir cevapalmaya, yada mistik bir deneyim yaşamaya çalışmayın sadece kendinizi gevşetin ve kalp bölgenize odaklanarak en az beş on dakika bu şekild eoturun. Daha sonra bu süreyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.

Meditasyon ile ilgili bilgilenmek size bu faydaların hiç birini getirmeyecektir, bu faydaları sadece meditasyon yapark sağlayabilirsiniz. Lütfen her gün düzenli bir şekilde meditasyon yapın ve hayatınızın nasıl değiştiğine kendi gözleriniz ile şahid olun.